21 Eylül 2012 Cuma

Edgar Cayce

1877'de Kentucky'de doğan, 1945'de Virginia Beach'de hayata gözlerini yuman Edgar Cayce hipnoz ile uyutularak trans halindeyken yaptığı ve kayda alınan "okumalar"la tanınmıştır. Transta iken yaptığı teşhislerde, kimi değişik vakaların tedavisi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini tarif etmiş, ayrıca astroloji, reankarnasyon ve Atlantis ile ilgili kehanetlerde bulunmuştur.
Cayce hipnoz uykusundan uyanınca hiçbir şey hatırlamıyordu. Uykudayken bu işi nasıl başardığı sorulduğunda, yaşayan herhangi bir insan beyni ile ilişki kurabildiğini, bu beyin veya beyinlerdeki bilgilerden, kendisine gelen hastaları teşhis edebildiğini, ilaçlar verebildiğini söylüyordu. Belki de bu anlarda Cayce'de bambaşka bir akıl canlanıyor ve insanlıkta dolaşan bütün bilgilerden, tıpkı bir kitaplıktan olduğu gibi yararlanıyordu. Bu işlem ışık hızıyla oluyordu. Fakat Edgar Cayce'nin durumunu bugün için açıklama imkânı yoktur.
Medyumluk yeteneği ve psişik güçleri çok küçük yaşlarda ortaya çıktı. Edgar Cayce küçükken hastalanmış komaya girmişti. Köyündeki doktor tüm çabalarına rağmen onu komadan çıkaramamış, bu haldeyken Cayce konuşmaya başlamış: "Enseme bir beyzbol topu çarptı. Özel bir yakı yapın ve enseme kuvvetlice basın. Acele edin, yoksa beyin zarının zarar görme ihtimali var" demişti. Sonra yapılacak yakının formülünü vermişti. Ailesi başka çare olmadığı için denilenleri uygular ve akşama doğru ateşi düşen Edgar, ertesi gün ayağa kalkar. Fakat komadayken söylediklerini hatırlamıyordu ve formül için isimlerini verdiği bitkilerin çoğunu tanımıyordu.
Amcasının çiftliğinde çalışmaya başlamış daha sonra Hopkinsville kitaplığında hademelik yapmıştı. Sahip olduğu yeteneği kullanmak istemeyen Cayce küçük bir fotoğrafçı dükkânı açmıştı. Çocukluk arkadaşı Al Layne felçliydi ve ayağını sürüyerek yürüyordu. Çocukluk arkadaşının yalvarmasına dayanamayan Cayce hipnoz uykusuna yatmaya razı oldu. Bu uyku sırasında arkadaşının hastalığının nedenlerini yazdırdı. Uyanınca arkadaşına yazdırdıklarının ne olduğunu dahi anlamadığını, bunun büyücülük olduğunu, ilaçları alıp kullanmamasını tavsiye eder. Ama sekiz gün sonra Al layne'in iyileştiği bütün kasabada konuşulmaya başlanınca insanlar kendisine başvurmaya başlamıştır. Önceleri "uyurken konuşuyorum diye insanları tedaviye kalkamam" diyerek direnen Cayce, sonunda bazı şartlar ile bu seanslara razı olur. Hastaları görmeyecek, para almayacak ve uyku seanslarında bir doktor hazır bulunacaktı.
Hipnoz uykusu sırasında hastalara koyduğu teşhisler o kadar isabetliydi ki buna hayret eden doktorlar aslında kendisininde doktor olduğunu fakat bu yola saptığını söylüyorlardı.
James Andrews adında bir demiryolu şirketi sahibi Cayce'a gelmişti. Seans sırasında birkaç ilaç ve bir tür adaçayı suyu kullanılması söylenmişti, formülü bulmak imkânsızdı. Gazetelere verilen ilanlardan bir sonuç çıkmayınca tekrar edilen seansların birinde Cayce, ilacın çok karmaşık formülünü yazdırdı. Bu arada şirket sahibi Andrews'e Paris'li genç bir doktordan mektup geldi. Mektubunda ilanda söz edilen adaçayı suyunu yine doktor olan babasının bulduğunu fakat elli yıldan beri yapmadığını yazıyordu. Formülü Cayce'ın yazdırdığı formül ile aynıydı. 
Hekimler sendikası mahalli sekreteri John Blackburn bir komite ile bütün seansları izler ve sonunda Edgar Cayce'a resmi konsultasyon yapma izni verilir.
Cayce'ın sekiz yaşındaki oğlu oynarken bir magnezyum patlamasına sebep olur ve doktorlar bir gözünü kurtarmak için diğerini çıkarmayı önerirler. Bunu kabul etmeyen Cayce, hipnoz sırasında gözlere 15 gün süreyle tannik asit pansumanı uygulanmasını söyler. Doktorlar bunun çılgınlık olduğunu söylemesine rağmen 15 gün sonra çocuğun gözleri iyileşir.
Bir uyku seansında 4 reçete yazdırmıştı ve bunların kime uygulanacağı bilinmiyordu. Sonradan kendisine başvuracak dört hastanın reçetesini 48 saat önce yazdırmıştı.
Bir seans sırasında da "Codiron" adında bir ilaç yazdırmıştı ve ilacı yapan firmanın adresini vermişti. Telefon edildiğinde ilaç firması şaşırmıştı, "nereden duydunuz? formülü yeni bitirdik ve ismini yeni koyduk" diyorlardı.
Cayce öleceği günü ve saatini önceden haber vermişti. Çaresiz bir hastalığa tutulduğunu anlamıştı. "Akşam 5'te tamamen kurtulacağım" diyordu. Hastalığı "başka bir şey olmak"tı. Cayce öldüğü zaman ardında, 43 yıl içinde yazılan 14.000 adet ayrıntılı "steno kaydı"nı bırakmıştı. Bunların içinde onun, geleceğe yönelik bazı kehanetleri de yer almaktadır.
Günümüzde Edgar Cayce takipçisi bir çok organizasyon ve kuruluş vardır.

31 Mayıs 2012 Perşembe

Milan Kundera



1929 yılında, orta halli Kundera ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Ludvik Kundera
1948-1961 yılları arasında Brno Müzik Akademisi müdürlüğü yapmış olan, ünlü müzikolojist ve piyanist Leoš Janáček'in öğrencisiydi. İlk piyano derslerini babasından aldı ve ilerleyen yıllarda kendisi de müzikoloji üzerine çalışmalar yaptı. Lise eğitimini 1948 yılında Brünn'de bitirdikten sonra, Charles Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde, edebiyat ve estetik üzerine eğitim gördü. İki dönem sonra Film Akademisi'ne geçti ve yönetmenlik konusunda ilk makalelerini yazdı fakat daha sonra çalışmalarını politik baskı yüzünden durdurmak zorunda kaldı. II. Dünya Savaşı'nın sonunda Komünist Parti'ye üye oldu. Ancak 1948'in şubat ayında partiden çıkarıldı. 1950 yılında da bir diğer Çek yazar Jan Trefulka Komünist Parti'ye karşı faaliyetlerde bulunmaktan, partiden uzaklaştırıldı. Trefulka o günlerde gerçekleşen olayları 1962 yılında yazdığı Pršelo jim štěstí (Onlardan Yükselen Mutluluk) romanında anlattı. Kundera'ysa o günlerde başına gelenleri bir şaka olarak görmüş olacak ki, partiden çıkarılma sürecinde başına gelenleri anlattığı kitabının ismini Žert (Şaka) koydu. 1956 yılında Komünist Parti'ye tekrar giren Milan Kundera, 1976 yılında ikinci kez, Václav Havel gibi ünlü yazarlar ve sanatçılarla birlikte partiden ihraç edildi. 1968'deki Rus istilasından sonra, Prag Müzik ve Sanatlar Akademisindeki görevinden uzaklaştırılan Kundera, politik baskılara dayanamayarak Fransa'ya göç etti ve 1981 yılında Fransa vatandaşı oldu. 1979 yılında yazdığı "Gülüşün ve Unutuşun" kitabından sonra Çekoslovak hükümeti vatandaşlık hakkını geri verdi. 1980 yılında Gabriel Garcia Marquez'in aldığı Commonwealth Ödülü'nü, 1981 yılında Tennessee Williams'la paylaştı. En bilinen romanı Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği 1988 yılında Philip Kaufmantarafından sinemaya uyarlandı. 1983 yılında Michigan Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verilen Kundera 1985 yılında da Kudüs Ödülü'ne layık görüldü. Çağımızın en başarılı düşünsel roman yazarı ve varoluşçuların sonuncusu olarak nitelendirilen Kundera'nın son kitabı "Bir Buluşma" 2009 yılında yayınlanıp 2010 yılında ise Türkçe'ye çevrilmiştir.

Kaynak

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ahmet Telli

1946'da Çankırı'nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Bir dönem köy öğretmenliği yaptı. Ardından Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirdi.
Anadolu'da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 12 eylül'den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı. 1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden İsmet Özel'den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendiği söyleniyor, romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Atillâ İlhan'a yakın durduğu söylenebilir...

Çocuksun Sen


Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil 


18 Mayıs 2012 Cuma

Globe Tiyatrosu


“Lord Chamberlain’s Men” adlı bir tiyatro topluluğunun 1599 yılında Londra’da Thames nehrinin güney yakasındaki Southwark’ta kurduğu Globe Tiyatrosu, “Theatre” (1576) adlı bir başka tiyatro binasının yıkımından arta kalan kerestelerle inşa edilmiştir. Meyhane ve genelevleriyle ünlü yoksul bir mahalle olan Southwark, 16. yüzyılın ortalarından itibaren, dönemin püriten anlayışının aşırı “dünyevi” bularak kent merkezinden dışladığı halk tiyatrolarının merkezi haline gelmiştir. Önceleri ekseriyetle belediye ve okul binaları ya da bir defaya mahsus tahsis edilen açık ya da kapalı mekanlarda oynayan, profesyonel oyunculardan kurulu seyyar sahneler; 1558-1603 yılları arasını kapsayan ve adına “Elizabeth Dönemi” denilen zaman diliminde, hem oynayıp hem de çalışabilecekleri daimi yerlere kavuşmuşlar.  Globe’un hemen yakınında bulunan Bear Garden, tiyatro gösterimlerinin yanında, zincire bağlanmış bir ayının köpeklerle dövüştürüldüğü “ayı avı” adlı popüler oyuna da ev sahipliği yapmıştır, sanatlarını icra edebilmişlerdir. 1613’te yanan Globe Tiyatrosu ikinci kez yapıldıktan sonra, 1642’de Cromwell’in tiyatroları kapatmasına kadar işlevini sürdürmüş, 1644’te tümüyle yıkılmıştır.
İlk Globe binasının aksonometrik perspektifi, C. Walter Hodges, 

1644’ten bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde rekonstrüksiyonları yapılan, kimi zaman “aslına sadık” kimi zaman da “özgün” olma iddiasıyla sayısız kez yeniden tasarlanan Globe Tiyatrosu’nun gerçek görünümü ve mimari yapısı hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bugün Elizabeth dönemi tiyatrolarının dairesele yakın sekizgen planlı, ahşap ve çatısı kısmen açık mekanlardan oluştuğu bilinmektedir. Tarihçiler Globe’un da diğerleri gibi çokgen planlı olması gerektiğini düşünmekle birlikte, kaç kenarlı olduğu konusunda (20 diyenler çoğunlukta olmakla birlikte) kesin bir sayı verememektedirler. Bunda mevcut tarihsel belgelerdeki tasvirlerin tutarsız oluşu da büyük rol oynamaktadır. Sözgelimi, 1600’lü yılların başında John Norden (1548-1625) tarafından yapılan ilk gravürlerde kimi yerde altıgen kimi yerde daire biçiminde çizilen Globe, 1625 yılında yapılmış Claes Jansz Visscher (1587-1652) imzalı bir başka gravür çalışmasında sekizgen planlıdır ve abartılı düşey vurgulara sahiptir. Wenceslaus Hollar (1607-1677)’ın gravüründe ise Globe ile Bear Garden birbirine karıştırılmış; her iki bina da köşeli formları belirsizleştirecek kadar kusursuz bir daireselliğe kavuşmuştur.

Globe'un görünümüyle ilgili yapılan tahminlerde dönemin diğer tiyatroları arasında, geçmiş tasvirlere de yansıyan belirgin benzerliklerden de oldukça  yararlanılmıştır. Southwark'da kurulan ilk halk tiyatrosu Rose (1587), oyun yazarlarını konuk etmiştir. 1989 yılında yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan kalıntıları, bugün Elizabeth tiyatrolarıyla ilgili doğrudan bilgi niteliğinde en önemli kaynaktır. Francis Langley tarafından 1596 yılında yapılan ve 1632'de yıkılan Swan Tiyatrosu'nun Hollandalı bilim adamı Johannes de Witt tarafından yapılan çizimi, Arendt van Bushell'in yaptığı kopya sayesinde, Elizabeth tiyatrosunun günümüze kadar kalan tek tasviridir. Visscher'in Londrayı resmeden gravürlerinde  tiyatroların altıgen yada sekizgen biçiminde olduğu görülmektedir. 1599'da yapımında tamamlanan Fortune ise, kare planlı olmakla birlikte , galerilerinin görünüşü gibi tasarımındaki kimi özellikleriyle de Globe'un görünümü hakkında değerli ipuçları sunmaktadır. globe binasıyla ilgili bugüne kadar yapılmış en detaylı çizim C.Walter Hodges (1909-2004) tarafından yapılan aksonometrik perspektiftir. Burada globe 16 kenarlı tasvir edilmiştir. bir diğer değerli çalışma ise John cranford Adams'ın yaptığı sekizgen planlı Globe makettir. 

Kaynak

4 Şubat 2012 Cumartesi

William Shakespeare

En büyük oyun yazarlarından biri olarak değerlendirilen İngiliz şair William Shakespeare, yarattığı karakterlerde insan doğasının en değişmez özelliklerini benzersiz bir şiir diliyle yansıtması dolayısıyla, yaşadığı yüzyıldan bu yana her çağda ve her ülkede en sık sahnelenen oyunlar yazarıdır.  26 Nisan 1564’de Stratford-Upon-Avon’da doğan Shakespeare’in yaşamı hakkında bildiklerimiz kilise, mahkeme ve tapu kayıtları gibi resmi belgelerle çağdaşlarının onun kişiliği ve eserleri hakkında yazdıklarına dayanır. Babası ticaretle uğraşan bir işadamıydı. Rönesans şairlerinden olan Shakespeare; büyük bir olasılıkla Stratford'daki ortaokulda öğrenim gördü. 18 yaşındayken, kendisinden yaklaşık sekiz yaş büyük olan Anne Hathaway ile evlendi ve bu evlilikten önce bir kızı, sonra biri oğlan öbürü kız ikizler dünyaya geldi. Bu sıralarda Stratford'u terk eden Shakespeare'in, bundan sonra 1592'ye kadar ki yaşamına ilişkin bilgi yoktur. Bu tarihte bir oyun yazarının yazdığı bir kitapçıkta Shakespeare'e değinilmesi, hatta onun başkalarının oyunlarını çalmakla suçlaması dolayısıyla, Shakespeare'in bu sırada bir tiyatro topluluğunda yazar ve oyuncu olarak çalıştığı bilinmektedir. Yılda ortalama iki oyun yazan Shakespeare, kendi oyunlarında da küçük roller alıyordu. 1594'e gelindiğinde, Chamberlain Topluluğu'nun önde gelen bir oyuncusuydu. Aynı yıl oyunları yayımlanmaya başladı. Döneminin bütün özelliklerini taşıdığı oyunlarının başarısı üzerine kazancı gittikçe artan Shakespeare'in, Kraliçe I. Elizabeth döneminin sonlarında varlıklı bir yaşam sürdüğü, kendi oyuncu topluluğu için 1599'da Londra'da yaptırılan Globe Tiyatrosu'nun hisselerinin bir bölümünü satın aldığı bilinmektedir.
Londra'da birkaç yıl daha kalan Shakespeare, daha sonra Stratford'a dönerek burada yaşamaya başladı ve büyük bir olasılıkla son oyunlarını da burada yazdı. Shakespeare'in, bir bölümü soylu bir genci öven, bir bölümü de bir kadına duyduğu sevgiyi dile getiren Soneler'i son derece duyarlı ve zengin bir dille kaleme alınmış şiirlerdir. Klasik oyunlar ile yazarların yaşamlarını oyunlaştırmada usta bir yazar ve yönetmen olarak kabul edilen tarafından yazılan ve sahnelenen Şu Bizim Will (William Shakespeare'in Yaşamı)adlı oyun, şairin oyunlarına da ilginç bir dramaturjiyle yaklaşmaktadır. William 26 Nisan 1616 tarihinde İngiltere'de Stratford-Upon-Avon da ölmüştür.
 Eserleri
  • Bir yaz Gecesi Rüyası
  • On İkinci Gece
  • Romeo ve Juliet
  • Kral Lear
  • Macbeth
  • Hamlet
  • Antonius ve Kleopatra
  • Othello
  • Julius Cesar
  • Kış Masalı
Soneleri/Şiirleri
(Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir.)
18. Sonesi
« Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?

Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir. »
  
Çevirisi: Talat Sait Halman
Kaynak

3 Şubat 2012 Cuma

Montaigne

Michel de Montaigne 28 Şubat 1533 tarihinde Périgord'da doğdu, 13 Eylül 1592 tarihinde aynı kentte öldü. Katolik inançlarına bağlı varlıklı ve soylu bir ailenin çocuğudur. Babasının etkisiyle çok küçük yaşta öğrenim görmeye başladı. 1546 yılında Collége de Guinne'yi bitirdi. Toulouse Üniversitesi'nde hukuk okudu. Bir süre Bordeaux parlamentosunda danışmanlık, sonra belediye başkanlığı, Etat Généraux'da milletvekilliği yaptı. Almanya ve İtalya'yı gezdi. Daha sonra şatosuna çekilerek kendini bütünüyle felsefe ve edebiyata verdi. Felsefede us ilkelerine dayalı kuşkucu bir yöntemi benimsedi. Montaigne başlıca yapıtı denemeler (Essais) için "Ben kitabımı yaptığım kadar da kitabım beni yaptı" demiştir. Denemelerinde başta insan sevgisi olmak üzere iyimserlik, dayanışma, özgürlük ve okuma alışkanlığı üzerine çok özgün yazılar kaleme aldı. Bu yazıları herkesin anlayabileceği sade bir anlatımla okura ulaştırdı.
  
Kaynak

Homeros

Yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. Homeros Antik Yunancada cins isim olarak “köle” anlamına geliyordu. Kendisinden çok sonraları gelen Klasik Çağ yazarlarınca Truva Savaşı sırasında yaşadığı rivayet olunmuştur. Ayrıca MÖ 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olduğu da tahmin edilmektedir.
Tüm Antik Yunanlılar Homeros'u İlyada ve Odysseia'nın şairi olarak tanıdılar ve bu görüş günümüze kadar da desteklenerek geldi. Ancak günümüz tarihçilerinin büyük çoğunluğu İlyada'yı Homeros'a vermekle birlikte, Odysseia'yı Homeros'tan birkaç yaş daha genç başka bir şairin yarattığını savunmaktadırlar. Homeros tarihi bir kişiliktir ve M.Ö.8. yüzyılın ikinci yarısında yaşamıştır. Antik dönemde İonia'daki pek çok kent, onun kökeninin İzmir veya Sakız adası olduğunu iddia etmişti. İzmir ve Sakız adası da Homeros'un olası doğum yerlerindendir. M.Ö. 4. yüzyıldan sonra Homeros'un pek çok biyografisi yazıldı; bunlar arasından yedi tanesi günümüze kadar ulaştı. Bu biyografilerde gerçek ögelerle hayal gücü ürünü olanlar birbirine karışmış olduğundan, Homeros'un tarifini zora sokmuş durumdadırlar. Antik yaşam öykülerinde Homeros'un kör olduğuna değinilmektedir. M.Ö 7. yüzyıl sonrası sanatı Homeros'un tasvirlerinin derin etkilerinin izlerini taşımaktadır. Tanınmış pek çok lider de Homeros'un kahramanlarından etkilenmiştir. Büyük İskender'in Akhilleus'tan fazlasıyla etkilendiği ve yastığının altında İlyada destanıyla uyuduğu söylenir.
Homeros'un en önemli eseri destanlarıdır, İlyada ve Odysseia adlı bu destanlar, bütün Yunan kültürünün temelini oluşturmaktadır. İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros'un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani "klasik" yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, "İlyada" ve "Odysseia, bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek zaman akışını kırarak aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür. Üsluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin.
Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir.
Ayrıca antik dönem Anadolu ve Yunanistan'ında halk İlyada ve Odysseia'yı ezbere bilir, canlı bir ansiklopedi gibi içinde taşırdı. Askerlik, tıp, teknoloji, hukuk, din bilgilerinin tamamının kaynağı bu kitaplardı.

2 Şubat 2012 Perşembe

Adolphe Thiers

Lois Adolphe Thiers (18 Nisan 1797 - 3 Eylül 1877) Fransız devlet adamı, gazeteci ve tarihçi. Fransa'da Üçüncü Cumhuriyet'in kurucularından ve ilk cumhurbaşkanıdır. Kaptan olan babasının evi terk etmesi üzerine Yunan asıllı annesi tarafından büyütüldü. Aix-en-Provence'de hukuk öğrenimi gördü. 1821'de Paris'e gitti ve etkili Le Constitutionnel gazetesinde yazmaya başladı. Ocak 1830'da yeni bir muhalefet gazetesi olarak kurulan ve özgürlükleri kısıtlaması halinde Kral X. Charles'ın devrilmesini savunan National'i çıkaranlar arasında yer aldı. Kral Charles'ın tahttan indirildiği Temmuz Devrimi (1830) sırasında Orleans dükü Louis Philippe'i destekledi, ardından devlet konseyi üyeliğine getirildi ve Aix-en-Provence temsilcisi olarak meclise girdi. Temmuz monarşisi döneminde Hazine bakanlığı müsteşarlığı, içişleri bakanlığı ve ticaret ve bayındırlık bakanlığı yaptı. Direniş Partisi'ne önderlik etti. Bütün ayaklanma girişimlerini, özellikle de 1832'de Berry düşesinin önderliğindeki Lejitimistler ve 1834'te de Cumhuriyetçilerin ayaklanmasını acımasızca bastırdı. Başbakanlık ve dışişleri bakanlığı (1836 ve 1840) yaptığı dönemde, Mısır hıdivi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'yı desteklemesi ülkesini İngiltere ile savaşın eşiğine getirdi. Savaş istemeyen Kral Louis-Philippe'in baskısıyla istifa etmek zorunda kaldı, ama Direniş Partisi'nin önderliğini sürdürdü. Şubat 1848 Devrimi'nden sonra yapılan seçimlerde Seine-Inferieure'den (bugün Seine-Maritime) temsilci seçildi. Prens Louis Napolyon'un İkinci Cumhuriyet'in (1848) cumhurbaşkanlığına seçilmesini destekledi, ama daha sonra ondan uzaklaşarak 1851-1853 arasını sürgünde geçirdi. İkinci İmparatorluk döneminde yeniden temsilci seçildi. 1870'te Prusya ile savaşı destekleyenler arasında yer aldı.
Savaşın yol açtığı bunalım sırasında ise bu çizgisini değiştirerek saldırı siyasetinin karşıtları arasına katıldı. Fransa'nın Eylül 1870'te uğradığı yenilgi üzerine uzak görüşlü bir siyasetçi imgesiyle kamuoyundaki etkisini artırdı. İmparatorluğun eylülde çöküşünün ardından kurulan ulusal savunma hükümetine girmedi; böylece Ekim 1871'deki teslim antlaşmasını imzalayanlar arasında yer almaktan kurtuldu.Şubatta oluşturulan Ulusal Meclis'e seçildi; 17 Şubat'ta Fransız Cumhuriyeti'nin yürütme gücünün başına getirildi. Ağustos 1871'de cumhurbaşkanı oldu. Fransa'yı muhafazakar bir cumhuriyet temelinde birleştirebilmek amacıyla kralcı muhalefetin de desteğini kazanmaya çalıştı. Öncelikle siyasi düzeni yeniden kurmaya girişti. Almanlarla işbirliği yaparak Paris Komünü'nü (Mart-Mayıs 1871) acımasızca bastırdı. Mali alandaki becerisi sayesinde Almanya'ya olan borçları vadesinden önce ödedi. Ama 1872'de çıkardığı askerlik yasası ile ordunun güçlenmesini sağlayamadı; ayrıca beş yıllık zorunlu askerlik uygulamasıyla işgücünde büyük düşüşe yol açtı. Sonuçta, Ulusal Meclis'te çoğunluğu oluşturan monarşi yanlılarının desteğini yeterince kazanamayınca 1873'te istifa etmek zorunda kaldı. Ardından da Cumhuriyetçi muhalefet saflarına geçti. Siyasi çalışmalarını sürdürdüğü bir dönemde ansızın öldü. Thiers'in tarih alanındaki yapıtları Fransa'da milliyetçiliğin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Kaynak

Temmuz Devrimi

Temmuz Devrimi Fransa'da 27 Temmuz 1830'da başlayan ve Bourbon hanedanının kesin olarak yıkılarak liberal bir monarşinin kurulmasına ve Restorasyon döneminin kapanmasına yol açan devrimdir.
Devrimin Kaynakları
Restorasyon döneminde aşırı kralcılarla liberaller arasında bir denge politikası güden XVIII. Louis'nin 1824'te ölümü üzerine kardeşi X. Charles iktidara geçti. X. Charles aşırı kralcıların lideriydi ve ağabeyinin denge politikasını terk ederek aristokrasiyi ve kiliseyi güçlendiren bir politik doğrultu tutturdu. Bu durum özellikle liberallerin yoğun tepkisini alıyordu. Muhafazakar başbakan Villéle dini ve maddi çıkarı ön planda tutuyordu. 1827 seçimlerinde yerini liberallere bir takım tavizler vermek zorunda kalan Martignac'a devretti. Martignac basın sansürünü gevşetti ve Villéle döneminde resmi görevlere atanmış olan Cizvitleri de bu görevlerinden aldı.
Ancak Martignac hükümeti de genel oy hakkının genişlemesini isteyen ılımlılarla, kendi konumlarını güçlendirmek isteyen kralcıların temsil ettiği burjuvazi-aristokrasi çelişkisini çözemeyerek siyasi bir krize girdi. Bunun üzerine X. Charles 1829'da aşırı kralcı Polignac'ı başbakanlığa getirdi. 
Polignac Darbesi
 Polignac'ın programı toplumun reorganizasyonuna, devlet işlerinde din adamlarının ağırlık kazanmasına ve imtiyazlarla donatılmış güçlü bir aristokrasiye dayanıyordu. Bir yıl boyunca parlamentoyu toplamayan Polignac, Cezayir'i işgal ederek dikkatleri dışarıya çekmeye ve böylece iç gerilimi azaltmaya çalıştı.
1830 Mart ayında toplanan Temsilciler Meclisi'nde çoğunluk olan ılımlılar, Polignac'ın Yüksek Meclis'in onayı olmadan göreve atandığını ve başbakanlığının geçersiz olduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine kral X. Charles meclisin protestosuna karşılık 25 Temmuz'da meclisi feshetti. Polignac aynı gün üç kararname yürürlüğe soktu. Bu kararnamelere göre seçimler geçersiz sayılacak ve yeni bir meclis oluşturulacaktı; seçim sistemi yeniden düzenlenecek ve 30 milyon nüfusa sahip olan Fransa'da seçmen sayısı 100 binden 25 bine indirilecekti; basına çok katı sınırlamalar getirilecekti. Polignac darbesi olarak adlandırılan bu kararlar halk arasında büyük bir tepki doğurdu.  
Temmuz Monarşisi'nin Başlaması
Polignac'ın kararlarına karşı 27 Temmuz'da Paris'te barikatlar kuruldu. 28 Temmuz'da belediye meclisi öğrencilerin ve işçilerin eline geçti. 30 Temmuz'da ılımlıların oluşturduğu Yürütme Konseyi X. Charles'ın tahttan indirildiğini ve Orléans hanedanından Louis-Philippe'in tahta geçtiğini açıkladı. X. Charles İngiltere'ye kaçtı. Şanlı Üç Gün olarak adlandırılan bu olaylar sonucu Bourbon hanedanı ve Restorasyon dönemi son bulmuş ve temmuz monarşisi başlamış oldu. 
Devrimin Özellikleri
Devrimin başını çeken, ama Kutsal İttifak'ın müdahalesinden korkan burjuvazi bir cumhuriyet kurmak ve genel oy hakkını tanımak yerine, özgürlükle düzen, parlamentarizmle otorite arasında bir dengeyi tercih ediyordu. Bu yüzden büyük toprak sahiplerinin ılımlı kanadına mensup gazeteci Adolphe Thiers ve tarihçi François Pierre Guillaume Guizot politik olarak önem kazandılar.
1830 Devrimi'yle Restorasyon süresince kuvvetlenmiş olan mali burjuvazi iktidarı eline geçirmiş oldu. Karl Marx Fransa'da Sınıf Savaşımları adlı yapıtında bu durumu şöyle ifade ediyordu:
"Temmuz devriminden sonra, liberal bankacı Laffitte, suç ortağı Orléans dükünü, büyük sevinç gösterileriyle belediye binasına götürürken şu sözleri ağzından kaçırdı: "Şimdi, bankacıların hükümranlığı başlayacak." Laffitte, devrimin sırrını açığa vurmuş oluyordu."

Kaynak

George Sand

Amandine Aurore Lucile Dupin (bilinen adıyla George Sand) (1 Temmuz 1804  - 8 Haziran 1876). Fransız yazar ve romancı. Bazılarınca feminist olarak görülse de, kendisi bu harekete dahil olduğunu kabul etmemiştir. Büyük çapta ünlenen ilk kadın Fransız yazar olarak bilinir.

Çalışmaları
  • Voyage En Auvergne (1827)
  • Compagnon Du Tour De France (1840)
  • La Petite Fadette (1848)
  • Château Des Désertes (1850)
  • Histoire De Ma Vie (1848 1855) 
Romanları

  • Rose Et Blanche (1831)
  • Indiana (1832)
  • Valentine (1832)
  • Pauline (1839)
  • Horace (1840)
  • François Le Champi (1847)
  • Les Maîtres Sonneurs (1853)
  • La Daniella (1857)
Kaynak

    Ludwig van Beethoven

    Ludwig van Beethoven (16 Aralık 1770 - 26 Mart 1827) Alman klasik müzik bestecisi. Ludwig van Beethoven 1770 yılında Bonn’da 8 oğlu olan, fakat bunların hepsinin de özürlü olduğu bir ailenin çocuğudur. İlk müzik öğretmeni babasıdır. Alkolik bir müzisyen olan babasının Beethoven’a piyano eğitiminde çok sert ve acımasız davrandığı bilinir. Mutsuz bir çocukluk geçiren Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır.
    1787 yılında Mozart'la çalışmak umuduyla Viyana'ya gitti. Mozart ile bir süre çalışma fırsatı bulsa da annesinin hastalığı nedeniyle Bonn'a döndü. 1792'de Viyana'ya geri döndüğünde Mozart'ın ölmüş olduğunu öğrendi.
    1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başladı. Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu. Beethoven, başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi.
    Beethoven’ın dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri bulunmaktadır. Sadece bir opera, Fidelio, bestelemiştir. İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır. 3. senfonisini, Eroica olarak da bilinir, Napolyon’a Avrupa’ya demokrasi getirdiği için adamıştır. Ancak daha sonra Napolyon kendini İmparator ilan ettiğinde bu adamayı geri almıştır. 9. senfoni ise en çok bilinen ve bugün Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisidir.
     
     Ludwig van Beethoven'ın imzası (ÖRNEKTİR)
    Beethoven çok titiz çalışan bir müzisyendi. Müziği, ifade gücü ve teknik olarak çok üst seviyedeydi. Beethoven, Haydn ve Mozart’tan devraldığı prensipleri geliştirdi, daha uzun besteler yazdı ve daha tutkulu, dramatik eserler oluşturdu. Özellikle Op. 109 piyano sonatıyla Klasik müziğin Romantik Dönemini başlatmıştır. Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir. 1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak ölmüştür ve cenazesine otuz bine yakın insan katılmıştır.

    Kaynak

    Frédéric Chopin

    Frédéric Chopin (1 Mart 1810 - 18 Ekim 1849), romantik dönemin Polonyalı piyanist ve bestecisi. Bazı kaynaklarda doğum günü 5 Mart olarak gösterilir.
    Babası Fransız, annesi Polonyalı olup ömrünün büyük kısmını şöhretini kazandığı Paris'te geçirmesine ve klasik müzik literatüründe Fransız ismiyle anılmasına rağmen gönlü her zaman o dönem Rus işgali altındaki vatanı Polonya'da olmuştur. Bu durumu ile Chopin devrinin önemli karakterlerindendir. Milli sınırların üzerinde bir müzisyendi denebilir. Zaten 19.yyda ortaya çıkan yeni tip bir sanatkarın veya dahi virtüozların hali milli bir sanatkar olmaktan çok evrensel bir sanatkar olmaktır.
    Chopin, tam anlamıyla romantik bir sanatkar, fakat yine yaratılış bakımından bambaşka bir şahsiyetti. Besteciliği bunu en açık şekilde gösterir. Pek az eseri istisna edilirse besteciliği tamamen piyanoya vurmuştur. Piyanodan kendini gösteren yeni tınlama imkânları çıkarmış, ayrıca devrinin henüz ulaşamadığı tınıları bile keşfetmiştir. Bununla birlikte armonilerinin geniş ve zengin ifade sahası, çok farklı üstünlüğünü, bu melodiler ve onların ortaya konuşunda beliren ritimlerin özel bir serbestlikle düzenlenişi ve sonunda lirik şiire has bir tattan gelişerek yükselen ifade yeteneği gibi nitelikleriyle, Chopin’in Fransız müziğinin ancak çok daha sonra varabildiği özelliklerin ilk hatlarını tespit etmek mümkündür. Ne kadar uzakta yaşasa da derin bir hisle vatanına daima bağlı kalmıştır. Kendisinden önce konser salonlarında görülen Mazurka ve Polonezleri folklör statüsünden çıkarıp sanat seviyesine yükselten odur. Gerçekte, yeteneği küçük yaşta beliren ve genç yaşta olgunlaşan bu müzisyen de çalışma yolunu tutmak zorunda kaldı. Beethoven’in öldüğü sene Joseph Elsner’in öğrencisi olarak Varşova’da genel dikkat ve ilgiyi üzerine çekti. Viyana’da kaldıktan sonra Temmuz Devrimi sırasında Paris’e geldi. Orada piyanist olarak ünlendi ve adı Avrupa'nın her tarafına yayıldı. Besteciliği de orada gelişti ve yükseldi. 1837-1847 arasında Fransız yazar George Sand (Barones Dudevant) ile inişli çıkışlı bir ilişki yaşadı. Ömrü boyunca kırılgan ve zayıf olan bedeni 1849'da tüberküloza yenik düştü. Cenazesinde kendi bestelediği Marche Funébre-Cenaze Marşının (2.Piyano Sonatı-3.Bölüm) değil Mozart'ın Requiem'inin çalınmasını istedi. Paris'te Pére-Lachaise mezarlığında gömülüdür. Sanatçının kalbi ise Varşova'da bir kilisede bulunmaktadır.
    Frédérich Chopin
    Chopin’in yeni bir fikri aristokrasisinin temsilcisi olarak gören Schumann genç besteciyi sonsuz takdir ifade eden şu sözlerle alenen selamlıyordu: “Şapkalarınızı çıkarın baylar, bir dahi geliyor. Şair olmak için kocaman ciltler doldurmak gerekmez; bir iki şiirle bu ünvana layık olabilirsin. Chopin de böyle şiirler yazmıştır”.

    Kaynak